Siirler
YALOVA ŞİİRLERİ
AĞLIYOR YALOVA
17 Ağustos’ta ;
Bir çocuk Ağlıyor
Enkazlarla Yığılı Malazgirt caddesinde
Doğduğu ev yıkılmış
Az ilerde ise bir anne
İki elini başana götürmüş, ağladı, ağlayacak..
İçecek ne bir suyu
Ne de Akıtacak gözyaşı var
Kurumuş göz pınarlarında
Bir baba ağlıyor Hacımehmet ovasında
Tırnaklarıyla kazıyarak enkazı bağırıyor
“ Boncuğum, Dilara neredesin?”
Ağlıyor Yalova, kan ter içinde
Ve gökyüzünde bulutlar ağlıyor Yalova için
Güneş olabildiğince kızgın
Yalova’ya ihanet edenlere
AYHAN ALŞAN'A
Söyle Karayağız!
Neden kapattın perdeyi ?
Oysa seninle şiirler okuyacaktık..
İçinde ayrılık ve hüzün olmayan...
Mendirekte özgürlük türküleri söyleyecektik
Gökyüzüne mutluluğun resmini yapacaktık
En güzel çiçeği...
Umut çiçeğini
Hep birlikte sulayacaktık
Yalova sahillerinde
Özlemlerimizi dile getirecektik
Çiçeğe ve Umuda dair...
Ve sen!
Yine yeniden Toros canavarı olacaktın
O İnsan sevgisi yüreğinle
Olmadı Karayağız, olmadı
Perde bu kadar erken kapanmamalıydı
Şimdilik mutluluğumuz olmasa da
Yalova’nın acıları vardı
Seninle paylaşmayı bekleyen
BİR ZAMANLAR YALOVA
Dün,
Yalova bahçelerinde,
Seraları gezdim saatlerce.
Elma bahçeleri içinde,
Gelincikleri, Kasımpatıları,
Papatyaları da gördüm.
Çiçek seralarında,
Domates, kıvırcık değil,
Gülleri, Karanfilleri kokladım.
Sonra,
Kepenksiz dükkanlar arasında
Yalova sokaklarını dolaştım…
Evlerin balkonlarında,
Yapay çiçekler değil,
Zambaklar, sarmaşıklar sarkıyordu.
Ve Yalova pazarında,
Amasya değil,
Yalova elması satılıyordu…
Balaban deresinde çakıl taşları arasında,
Oltayla değil,
Çuval ile balık yakaladım…
Damacanadan değil,
Yalova deresinden içtim suyu,
Avuç avuç.
Yalova sahilinde…
Arabaların korna sesleri değil,
Faytona bağlı bir çift atın nal sesleri
Duyuluyordu…
Bir de pamuk şekerci Niyazi dedenin sesi.
Bekirin gazinosundaSanat,
Akasya parkta ise
Halk müziği yükseliyordu.
Sahil kolibasili değil,
Midye doluydu
Ve sonra,
Kan ter içinde
Uyanıyorum.
Yüzlerce kez,
“Keşke, keşke” diyorum.
“YALOVA'NIN”
Yalova'nın Elması
Çiçeği
Üzümü
Yeşili
Denizi
Kaplıcası
Ama…
Hepsinden önce
Ekmeği bozuldu.
Şimdi mi?
Mantarlaştık!
Çünkü,
Artık
Sadece
Yalova matarı var.
“SEYİRLİK”
Evim iki kilometre uzaktaydı,
Yalova iskelesine.
Bahçedeki dut ağacına
Çıktığımda,
El sallardım,
Arabalı vapuruna.
Hacı Mehmet
Safran köyünü görürdüm
Evimin çatısından.
Otobüslerin korna sesleri
Duyulurdu,
Cumhuriyet Meydanından.
Şimdi
Yine çıkıyorum çatıya,
Sadece
Güzel komşum Melahat'ı
Görüyorum,
Yemek pişirirken.
“YALOVA'LISIN DEMEK”
“Yalova'lısın demek ki” dediler.
Sonrada eklediler:
“Sizin oralarda ne güzel elma bahçeleri var.”
Bizim buralarda ne elma bahçeleri vardı!
Önce ağaçlar kesildi,
Sonra da araziler…
Şimdi ne elması kaldı,
Ne de bahçesi…
“Yalova'lısın demek ki” dediler.
Sonra da eklediler:
“Sizin orada her tür çiçek yetişir.
“Seralarınız bir başka…”
Bizim buralarda çiçek seraları ne güzeldi!
Önce çiçek seraları,
Sonra da yeşil alanlar yok oldu.
“Yalova”lısın demekki” dediler.
Sonra da eklediler:
Sizin Termal Kaplıcalarınız ne kadar güzel”
Bizim tarihi eserlerle çevrili
Termal'imiz vardı!..
Önce Çınar ağaçlarını,
Sonra da,
Tarihi kalıntıları temizledik.
“Yalova'lısın demekki” dediler
Sonra da eklediler:
“Demek Atatürk'ün kentindesin”
Tam üç köşk bırakmıştı,
Bizlere,
Gelecek kuşaklara…
Önce Yürüyen köşkü kapattılar,
Sonra da bir diğerini…
“Yalovalısın demek ki dediler:
Sonra da eklediler:
Sizin oralarda
Ne çok uyuşturucu çiftliği varmış?
“Çetelerde cirit atıyormuş”
YALOVA'YI ANLATMAK
Yalova da doğacaktın
Çamurlu yollarda
Düşüp kalkacaktın
Karanlık sokaklarda,
Korkmadan dolaşacaktın.
Sonra,
Buğdaytarlalarında,
Elma bahçelerinde,
Yorgunluk atıp
Tütün saracaktın.
Ihlamur kokusu arasında
Çekecektin
Nefes nefes
En keyiflisi de…
Akşamları
Kuşsesleri arasında
Berrak akan
Safran deresi kenarında
Gizlice şarap içmek…
Hele birde paran olacaktı.
Dört kez turlayacaktın faytonla
Sahili…
Bak nasıl sarhoş olacaktın.
Elbette iki bardak içtiğin
Ucuz Marmara şarabından
Değil,
Denizdeki yakamozlar
Yosun kokusu
Sarhoş ederdi adamı…
Sözün özü
Anlat bana diyorsun burayı
Erzurumlu Kemal,
Nasıl anlatayım ki,
Yalova
Anlatılmaz…
Anlamak için
Yalova'da doğacaktın.
SÖYLE
Söyle!
Neden
Soğuk taş duvarlar.
Duvarlar insan,
İnsanlar duvar.
Söyle!
NiyeYalova'da
Esmiyor
Çınar ağaçları…
Söyle!
NeredeYalova'da
Buğday tarlaları
Deniz mavisi
Toprak kokusu
Söyle!
Nerede
Kardelen çiçeği.
Söyle!
Nerede o Atatürk'ün kenti
Orada yaşamak istiyorum.
Eğer diyorsan
İşte burası
Hayır!
Çünkü
Tanıktır şimdiki zaman.
Söyle!..
Nerede o Atatürk'ün kenti
Orada ölmek istiyorum.
YALOVA KÜÇÜK BİR KASABAYDI
Takvimler, 1960'lı yılları gösteriyor,
Gazeteler başlık atıyordu.
“2 bin kişiye bir sinema düşüyor” diye.
4'ü yazlık olmak üzere 7 sinema salonu.
Kervan'da “zavallılar”
Özen”de vurun kahpeye.”
Park sinemasında da yabancı bir film…
Gazeteler başlık atıyordu.
“ Yeşilçam, Gala Gecelerini yine Yalova'da yapıyor ”diye.
Yalova küçük bir kasabaydı…
Ayda bir değil, her akşam izlerdik,
Sanatçıları.
Her zaman bir adım önde olanlar,
İlk şarkılarını bizlerle birlikte söylerdi,
Akasya Park'ta.
Mecmualar paşlık atardı.
“Akasya, yine bir sanatçı çıkardı” diye.
Yalova küçük bir kasabaydı.
Yılda bir değil, hafta da 2 kez,
Tiyatroları izlerdik salonlarda.
Öğrenciler, yasaksızca oyun oynar,
Öğretmenler alkış tutardı.
Gazeteler yine başlık atardı.
“403.kilometre, sekizinci kez sergileniyor” diye.
Yalova küçük bir kasabaydı.
Şiirler dinlerdik,
Okul bahçesinde,
Bir ağacın altında.
Kurtuluş savaşı kahramanlarını,
Bıkmadan defalarca izlerdik,
Halk Eğitim Merkezinde.
Yalova küçük bir kasabaydı…
Kitaplar okurduk
Atatürk Okulu Kütüphanesinde.
Yaşar Kemal'in, Fakir Bayburt'un,
Kemal tahir'in romanlarını,
Orhan Veli'nin, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın,
Şiirlerini okurduk,
Korkmadan, özgürce.
Yalova küçük birkasabaydı…
Tiyatrolar, ilk oyununu burada sergiler,
Yeni filmler ilk kez burada oynar,
Gala geceleri burada yapılırdı.
Sançtılar, ilk şarkılarınıburada söylerdi.
Yeni baskı kitaplar,
İlk kez burada okunurdu.
Ve Yalova büyükbir il.
Takvimler,1999'u gösteriyor,
Yüzbini aşkın nüfusa,
1 cep sineması…
TOPRAK
Topraktan korktuk,
Betona boğulduk
Topraktan yüksek
Kurduk evlerimizi.
Şimdi!
Aşağıda kaldı
Kavak ağacı.
Aşağıda kaldı
Bakkal Mehmet efendinin dükkanı.
El sıkmıyor
İp, sarkıtıyoruz yukarılardan
Çünkü!
Aşağıda kaldı dostluklar…
Şimdi iyi bak yukarıdan
Gördüğün bir karış toprağa.
Kimbilir
Neler saklıyor bağrında.
Korktuk topraktan,
Yükseklere kurduk evlerimizi
Şimdi uzaklarda kaldı
Dostlar,dostluklar…
KORKU
Siz
Fidanlardan
Korktunuz
Koca bir çınar
Olmasın diye…
Siz
Tarihten
Korktunuz
Yıktınız
Örnek olmasın diye…
Siz
Karanfillerden
Korktunuz
Yakalara
Takılmasın diye…
Siz
Üzümden
Korktunuz
Şarap olmasın diye…
Siz
Dikenden
Korktunuz.
Dikensiz
Bir gül bahçesi
Yaratmak için
Dikenli
Tüm çiçekleri
Kopardınız
Elinize
Batmasın diye…
Ben,
Son beyaz gülü de
Koparmıştım zaten
Lekelenmesin diye…
SORMA
Sorma!
Sularımızı kimin bulandırdığını
Elmayı dalından kimin kopardığını
Sorma!
Denizin neden mavi olmadığını
Gökyüzünün neden gri olduğunu.
Sorma!
Bizimn kentimizin üzerinden,
Kuşların artık
Neden topluca geçmediğini.
Sorma!
Nerede çam ağaçları
Buğday tarlaları,
Üzüm bağları…
Yıkıldım deme,
Bak!
Hatıralar ayakta tutuyor beni…
DEFİNE
Taşı toprağı altın dediler,
Hep birlikte geldiler.
Bir gecede
Emir Bayıra
Kondu diktiler.
Kondu reisi Ahmet,
Konduya kaçak elektrik çekerken,
Halime ana iş kazasında cam silerken,
Ayşe, kanalizasyon çukuruna düşerek,
Ahmet'de,
Bir kamyonun altına girerek,
Bebek Zeliha ise veremden ölerek,
Defnedildiler.
Onlar buraya,
Taşı toprağı altın,
Diye geldiler.
Define aradılar
Köylerine,
Defnedilerek
gittiler…
GEÇ KALMADAN
Yolun düşerse bir ara
Uğra safran ormanına
Uzanıver
Bir kavak ağacının gölgesine.
Dinle!
Kuş seslerini
Yaprak hışırtısını.
Şimdilik
Kirli de olsa
Akan Safran Deresi'ni.
Dinle!
Dinlerken
Dinleneceksin.
Çok geç kalmadan
Yolun düşerse bir ara
Uğra Safran ormanına.
DELİKANLI
Evet,
Çok haklısın delikanlı…
Gençliğimizde,
Amerikan traşı olup,
Bad Godesberk parkında,
Kay kay yapamadık.
Fransız parfümünü
Üstümüzde boca edip,
Cd dinleyemedik
Mendirekte…
Ama!..
Sizlerde,
Yalova'da,
Buğdal tarlalarında
Harmana binemediniz.
Komşunun bahçesindeki
Ağaca çıkıp
Erik çalamadınız…
Ay çiçeği, tarlalarında
Gelincik şurubu içemediniz…
YILLAR ÖNCE GELDİLER..
Yirmiyılöncegitmişlerdi
Bizim mahalleden
En iyi binada oturur
En güzel elbiseleri giyerdi Corc Wende
Babası Yüzbaşıydı Karamürsel'de
Görev yapıyordu Amerikan üssünde
Sabahgider,akşamgelirdi
ABD bayraklı maviotobüsle
Haefta sonlarıTermal'de
Akşamları sahilde
DolaşırdıWolksvaganle
Giderken dediki Corc Wende
“ Bir Gün Yine Geleceğiz Bekle”
Sonra,yıllar sonra
Yine geldiler
Yeni Dünya'dan
Yeni Dünya Düzeni ile
Her şeyi satacaksınız
Özelleştireceksiniz dediler…
Ve sonra…
Parça,parça
Toprak,toprak
Fabrika, fabrika
Satıldık,satılıyoruz…
SU ŞEHRİ
Su şehri Yalova'dan
On yılönce
Susatılırdı tankerlerle
Şimdi!
Su şehrinde
Su satılıyor pet şişelerde
TONOMİ
Kardeşim Tonami
Seninle kardeş şehir olalı
Tam Onyıl oldu
O gün,
Yani on yılönce
Bana gönderdiğin soğanlar
Nedense!
Bir türlü lale olmadı
Birde bizim burdakiler
Onca yıldan sonra
Bir türlü adam olamadı!
“SEYİR”
Akdeniziseyrediyorum bir akşam üstü
Durgunluğu,sessizliği
Yalova'yı hatırlatıyor bana
Martılar…
O'nu anlatıyor
Dalgalar O'nu getiriyor bana
“ GECELER”
Yalova'da
Birtek sen değişmedin
Çünkü
Sana ulaşamadılar
Karanlık Geceler
Yeşilin
Mavinin
Renginideğiştirdiler ama…
Sana ulaşamadılılar
Sen hepkara kaldın
Karanlık geceler
İşte oyüzden seni seviyorum
Karanlık geceler
"DÖRTLÜK ”
Kırıkpencere camından esen
Rüzgardan korunmak için
Sarılmışım bir sevgiligibi
Hatıralara…
“ŞAŞIRMA”
Dayko!
Az sonra Termal'de olacaksın
Termal Oteli,Mavi çamları
Stelleri,Sütunları
Ve diğer tarihi eserleri
Göremeyeceksin
Sakın şaşırma!
“BÜYÜK TERMAL OTEL”
Bindokuzyüzotuzaltı'da..
Mimar Sedat HakkıEldemtarafındanyapıldı.
Dörtkatlıdoksanodalı
Büyük Termal otel
Bidokuzyüzotuzsekiz
Yirmiikiocak günü açıldı.
“CumhuriyetTürkiyesi'ninenbüyüktoteli.
Demokrasimizyaşadıkçayaşayacak” Dedi
Atatürk.
Bindokuzyüz otuzsekiz'de
Hasta yatağında
Termal otel'deki
Ceviz karyolasını istedi.
On Kasım bindokuzyüzotuzsekiz'de
Ceviz Karyolada..
Termal'i solukladı.
Son kez
Nefes nefes…
“Termal Otel,
Demokrasimiz yaşadıkça yaşayacak”
Dedi
Atatürk.
Bin Dokuzyüz Seksen de
Demokrasi,
Askıyaalındı.
Bindokuzyüzseksendört'te
Büyük TermalOtel,
Bir gecede yıkıldı.
“YÜRÜYEN KÖŞK”
Yürüyenköşk,
Bir tek çınar ağacının
Dalları için,
1930'da
Kızaklarla yürütüldü…
1980'de
İçindekiler…
1931'de
Halkabağışlandı.
1980'de
Halka ziyarete kapatıldı…
1930'da
Çınar ağacının dalları korundu…
1990'da
Çınar ağaçlarıkesildi.
1998'de
Halen kapalı.
TERMAL'DE BİR ŞAFAK VAKTİ
Oraya da girdilerbir şafak vakti.
Termal, AtatürkKöşkü'ne.
Önce tarihibinalarıyıktılar,
Sonra da ağaçları,
Körpefidanlarıkestiler,
Hiç acımadan.
Neden? Niçin? diye soruldu.
“emir büyük yerden” dediler.
Sonra öğrendik ki,
Emri verenler
Lojman yapacaklarmış,
Kendilerine.
Vesonra,emri verenler,
Bulojmanda,
Bacaklarını uzatacak yüttığı yerden.
Atatürk köşkünü seyredecek,
Kahvesini içerken.
Hiç yüreği sızlamadan,
Tarihle hiç hesaplaşmadan,
Purosunu tüttürecek.
Viskisini içerken,
“bu Termal nekadar güzelmiş be…!” diyecek…
''TERMAL BIZIMDIR.”
Esleriyle, çocuklariyla,
Hep birlikte gelmisler.
Yan yana, omuz omuza.
Haykiriyorlar.
''Termal Bizimdir, Bizim kalacak.'
Yalovalilar,
Yürüyorlar hep birlikte,
Termal atatürk kösküne.
Tek bir ses duyuluyor,
''Termal Bizimdir, Bizim kalacak.''
Küçük bir çocuk,
Atatürk'ün büstüne sariliyor.
Sonra da annesi ve babasi.
Agliyarak bagiriyor,
''Termal Bizimdir, Bizim kalacak.''
Ihtiyar bir köylü,
Yasli gözlerle seyrediyor,
Tüm olan biteni.
Aglamak istiyor,
Yapamiyor,
Önce yumrugunu sikiyor,
Sonra da dislerini.
Mirildaniyor
'' Güçlü olmanin tam zamanidir simdi.''
'' PANDELI ''
Termal otel'inin
Ilk bahçevaniymis
Pandeli.
Ilk kez 1935' te tanimis
Mustafa kemal'i.
Mavi çamlara
Ortancalara
Can suyu vermis
Yillarca.
1969'da ise
Pandeli
Can vermis.
Eger ki;
Bir onbes yil daha
Yasasaydi
Pandeli,
Görecekti
Termal oteli
Emin olun ki,
Olacakti
Tamdeli.
''NETEKEM -II -''
Bu termal otel
Selçuklar' dan mi
Yoksa
Osmanlilar' dan mi
Bize kaldi?
Netekem.
Yikin bu
Termal oteli.
Çünkü!
Atatürkçü'yüm
Netekem..
''HERSEYE RAGMEN''
Yasamak!
Elbet güzel
Ama yalova'da
Bir baska güzel
Üstelik
Her seye ragmen
Yalova
Bir baska güzel.
'' SESLENMIS ''
Sana anlatmak istedim
Yazdiklarimin
Her kalimesinde,
Dünü, bugünü.
Her cümlesinde
Özlemimi dile getirdim
Mutlugu düsledim
Satirlarimda.
Bir dünya yarattim
Kalemimle
Gözyaslarindan yagmur,
Rüzgarlarindan,
Özgürlük türküsü esiyordu.
Ve sanki sen
Karabulutlar arasinda
Göremiyordun
Gökyüzünü.
'' BIYOGRAFI ''
1960'da yalova'da
Dogmusum.
Tam yirmibir gün sonra da
Darbe olmus.
Ilkokulum müfettis hamdi girgin
Ilk ögretmenim ise artist mümin..
Ilk kez on yasinda duydum
Hasan mutlucan'in gür sesini..
Ilk dogum günümü
11 yasinda kutladim,
Babamin tatlici arnavut hamza' dan
Aldigi tulumba tatlisiyla.
Bir yil sonra yine bekledim
Dogum günümü..
O gün ne tulumba tatlisi geldi..
Ne de çamlica gazozu..
Surat yapinca, geldi cevabi.
Bugün gençler asildi
Daragacinda.
Yani anlayacaginiz
Ilk dogum günüm,
Son olmustu.
Sonra, gençlik devri.
Ilk ask ve
Ilk hüsran..
Ilk yazimi
17 yasinda yazdim
Arabacilar sokaginda
Bir duvara
“Bagimsiz Türkiye
Ilk copu kafamda
Gece bekçisi Niyazi kirdi.
Ilk ifademi
Komiser Hulusi amca aldi.
Sonra bir sabah yine uyandim
Hasan Mutlucan'in gür sesiyle.
Bes yil sonra
Boyun egdim,
Simdiki esime.
Suskun ve duru bir denize
Benzeyen toplumun
'Çagla'masi için
Çagla adini verdim.
Ayni yil dogan kizima.
Bir bes yil sonra
Darbe olmadi!
Ama!
Hiç bir sey de degismedi.
Bir seylerin degismesi için
Çagri adini verdim
O yil doga kizima.
Simdi ise
Yine yaziyorum.
Duvarlara degil,
Bilgisayara..
“HALIL IBRAHIM “
Yalova'da
Her gün,
Sokak ortasinda
'Acisiz sicak lahmacun'
Diye bagirdi
Güleç yüzlü halil ibrahim..
Bir gün..
'Çocuk düsüyor' diye bagirdi.
Kimse ne dedigini anlamadi.
Bes yasindaki kiz
Besinci katin balkonunda..
Düstü düsecek..
Ok gibi firladi besinci kata.
Yukari çiktiginda..
Açamadi kilitli kapiyi
Buldugu bir çarsafla
Fisek gibi indi
Asagiya..
Bes yasindaki kiz
Besinci katin balkonunda..
Düstü, düse..
Çarsafin bir ucunda
Halil ibrahim.
Bir ucunda ben..
Bes yasindaki kiz
Besinci katin balkonundan
Düstü
Çarsafa.
Kucakladi çocugu
Halil ibrahim..
Çocuk agliyordu
Korkusundan
Halil ibrahim
Sevincinden..
Bir hafta sonra
Yine geldi yanima.
Artik, adi da çikmisti
Cankurtarana..
Bir anons duyuldu birden
Belediye hoparlörinden
Çinarcik'ta kaza olmus
Kana çok ihtiyaç varmis...
Irkildi!
Halil ibrahim.
Bir korku düstü yüregine..
Elleri titredi.
Bir hafta önce,
Benim oglan burada
Ise basladi..
Diye mirildandi..
Sonra da ekledi
Içim çok sikiliyor,
Oraya bir gitsem!
Gittigimde..
Kanlar içersinde buldum
Halil ibrahim'in
Onyedi yasindaki isçi oglunu..
Döndügümde..
Cankurtaran
Halil ibrahim
Agliyordu acisindan..
Simdi ise,
Halil ibrahim.
Acilar içersinde
Acili lahmacun yapiyor
Karamürsel caddesinde.
“HA SANA !”
Hasan'i on yil önce görmüstüm ilk kez,
Yalova'da deniz kenarinda
Toprak yiginlari arasinda,
Küçük bir naylon çadirin içinde.
Karisi nigar, kizi zeynep'le
Mekan edinmisti naylon çadiri.
Adana'dan geleli sekiz gün olmustu.
Korkuyordu hasan.
Üç kez yikmislardi zabitalar evini!
Hasan, gözü yasli,
Hasan korku dolu..
Hasan yaniklar içinde..
Hasan 35 yasinda.
Bir yün fabrikasinda çalisiyormus..
Sonra bir gün, muhasebeye çagrilmis.
Iste o gün,
Önce isini kaybetmis..
Sonra..
Iste hersey sonrasinda degismis..
Is aramis hasan günlerce,
Bir gün eve döndügünde..
Tek katli ahsap evini alevler içinde bulmus..
Hasan girmis alevlere,
Kurtarmis nigar'ini.
Kemal'ini ise,
O gün kaybetmis.
Pamuk toplamaktan gelen esi,
Bir gün sonra haberdar olmus..
Ve sonra..
Artik yapamam demis buralarda..
Acisini yüregine gömerek,
Bir azik torbasiyla düsmüs yollara.
Bir kamyon kasasinda yolculuk yaparken..
Bir tabela ilismis gözüne..
“az sonra denizi göreceksin, sakin sasirma!”
Ve böylece
Burada bulmus kendini..
Ve bir gün yanina gittigimde.
O ve çadiri yok olmustu..
Sonradan ögrendigim ise,
Esinin kahrindan öldügüydü..
Esinin 40'i dolmadan..
Zeynep'te düsmüs yataga..
Ve bir gece..
Zeynep için 'öldü' demisler.
Iki yil sonra karsilastigimda..
Hasan ,
En son olarak,
Aklini kaybetmisti.
BIR YAZAR “
Ehlikeyf
Kötümser
Suskun
Bilgisiz
Ve
Ilgisizdi.
Üstelik
Karistirici
Önyargili
Saptirici
Itirazci
Bir yazardi.
Ayni zamanda
Bir yalakaydi!..
“BIR OKUR “
Girisken
Bilgili
Duyarli
Yaratici
Ve
Sabirliydi..
Üstelik
Hosgörülü
Yürekli
Gerçekçi
Samimi
Bir okurdu.
Ayni zamanda
Bir yalovali'ydi.!
“NETEKEM -III-”
Hamamlar diyarina
Netekem çok gitmisim.
Önemli islerimi
Burada bitirmisim.
Amma velakin
Her seferinde de
Hamamdaki oglani görmüsüm..
Hamamin girisinde
Çizittirip duruyor
Bana ilham veriyor.
Elinde bir firça var,
Karalayip duruyor,
Sözde resim yapiyor.
Ve nihayet
Bana ilham geliyor.
Diyorum ki kendime
Bu oglan,
Bu karikatürü
Resim diye satiyorsa,
Bende karikatür yapar,
Resim diye satarim
Netekem.
“GÖÇMEN RECEP “
A be göçmen recep,
Oldu mu simdi!
Telefon kulübesinin
Önünde
Cep'le konusmak.
A be göçmen recep,
Oldu mu simdi,
Elde tespih
Belde wolkman
Çengi mahallesinde
Lambada yapmak.
A be göçmen recep,
Dört yil önce yoktu
Çayin sekerin,
Simdi her gece dersin
Nerde benim kestane sekerim.
A be göçmen recep,
Komsun bulamaz,
Makarnanin çubugini
Sen takarsin
Iktidar çubugini.
“KÜÇÜK YASAR “
Diyarbakirli yasar
9 yasinda.
5 yil önce göçmüs yalova ya.
Sabah okula,aksam ise.
Okurken isini,
Isteyken okulunu düsünür.
Babasi,
Is bulursa çalisanlardan
Diyarbakirli yasar,
9 yasinda
Ayaginda 38 numara ayakkabi..
Üstünde boyu kadar bir palto.
Altinda konserve kutusu
Önünde bir boya sandigi
Küçük yasar ayakkabi boyacisi..
Okursam,çok para kazanirsam bir gün
Kendime bir boya sandigi alacagim.
Diyor,
Diyabakirli küçük yasar.
Yani yasar
Büyüyünce,okuyunca
Büyük boyai olacak.
Diyabakirli yasar.
Isini yaparken yalova iskelesi'nde,
Kesik,kesik öksürüyor.
Öksürürken,cigerlerini tutuyor,
Diyarbakirli küçük yasar.
Aksama sicak bir çorba içersem.
Kesilir öksürük diyor..
Oysa ben bilirim ki
Küçük yasar.
Iyi oldugu ünlerde de
Çorba içiyor.
DEREAGZI'NDA “
Dereagzi'na dogru,
Agir agir yürüyen
Su saçlari kirlasmis adam.
Ya da
Herkesin dedigi gibi
Yalova'nin berdusu
Biliyorum.
O da sevmisti bir zamanlar.
Büyük bir umutla.
Dudaklari kenetlenmisti sanki,
Anlatamamisti sevdigini.
Duyuramamisti
Terkedilmisligin acisini
Gözleri buruk buruktu.
Haykirmak istiyordu belli.
Sitem etmisti yasama
Ince ayaklari zor tasiyordu
Yillarin aci hatiralarini.
En büyük dostu
Bos masalardi.
Mekan edinmisti
Dereagzi'ndaki ahsap binayi.
Bilmiyorum.
Yine içecek orada
Sabaha kadar.
Teselli arayacakti kadehlarde.
Yudum yudum
Silecekti anilari.
Az sonra unutacakti herseyi
Yigilip kalacakti yine,
Dereagzi'ndaki
Los kaldirimlara.
“O'NU TANIR MISINIZ ?”
O, yalova'da, bir gecekonduda dünyaya geldi.
O, hiç bir zaman doktorla karsilasamadi.
O, hiç bir zaman yünlü çocuk bezi kullanamadi.
O, hiç bir zaman elma sekerinin tadina bakamadi.
O, hiç bir zaman deniz kenarinda kumdan kaleler yapamadi.
O, hiç bir zaman renkli balonlarla kosup oynayamadi.
O, hiç bir zaman atli karincada dönemedi.
O, hiç bir zaman çarpisan araba süremedi.
O, hiç bir zaman bisiklete binemedi.
O, hiç bir zaman kokulu silgilere sahip olamadi.
O, hiç bir zaman renkli kalamlerle defterini boyayamadi.
O, ilk kez 4 yasinda bir bayram sabahi et ile tanisti.
O, ilk kez 7 yasinda pazarda limon satip para kazandi.
O, ilk kez 9 yasinda okul önlügünü giydi.
O, 11 yasinda iken,
Açliktan ve soguktan tir tir titreyerek büyüyen gözbebeklerini,
O, son kez de olsa rahat bir yatakta bile yatamadi.
O'nu iste simdi tanidiniz.!
“AYSE “
Ayse büyük acilar içinde..
Ama büyük bir umutla çikmisti
Dere mahallesindeki evinden.
Ilk bebegi gelecekti dünyaya.
Bir komsusu
Taksi çagiralim dedi.
Ayse, hastane yakin,
Zaten para da yok
Diyerek,
Yola koyuldu.
Ayse sancilar içinde
Yürüdü hastaneye.
Tam varacakken,
Ayse
Belediye çukuruna
Düstü..
Sonra da bebegi.
“HALIM ILE HALIME “
Yillar öncesinin yalovasi'nda.
Soguk bir kis günü.
Tahta köprünün üstünde
Birbirlerini tanidilar.
Halim ile halime..
Halim lise sona.
Halime ise
Elma toolamaya gidiyordu..
Sonra..
Her sabah ayni saatte.
Tahta köprünün üstünde
Görüstüler gizlice..
Üçüncü sabah
Tanimislardi aski..
Sevmeyi sevilmeyi.
Halim ile halime..
Üsüyordu..
Titriyordu dudaklari.
Yanibaslarindan akan
Derenin azgin sularinda
Bogulmaktan korktugu gibi.
Yagmurlu bir sabah
Çinar agacinin altinda
Ilk kez el ele tutustular.
Birbirlerine fisildadilar.
Her yagmur tanesi
Sevgimizi yüceltecek..
Bir kaç yil sonra
Halim üniversiteyi kazanip
Gitmisti ankara'ya..
Halime ise..
Çeyiz düzmek için fabrikaya..
Halim, büyüksehirde
Bir tek agacin olmadigi
Isikli genis caddelerde
Kaybederken geçmisini..
Halime de kaybediyordu isini.
Bir sonbahar günü
Sararan yapraklarin
Dört bir tarafa savruldugu gibi
Savrulmuslardi,
Halim ile halime.
Bir yil sonra da
Tahta köprü yikildi.
Büyük çinar agaci da
Çürüyüp, kurumustu